EVLAT EDİNME KARARININ KALDIRILMASI AİLE HAYATINA SAYGI HAKKININ İHLALİ Mİ?
- Av. Arb. Gizem Akile İlbay
- 17 Eki 2023
- 8 dakikada okunur
Başvuru evlatlık ilişkisinin kaldırılmasına karar verilmesi nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
...................................................................................................................................................
3. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
39. Aile hayatına saygı hakkı, Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınmıştır. Madde gerekçesi de dikkate alındığında resmî makamların özel hayata ve aile hayatına müdahale edememesi ile kişinin ferdî ve aile hayatını kendi anladığı gibi düzenleyip yaşayabilmesi gereğine işaret edildiği görülmekte olup söz konusu düzenleme, Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde korunan aile hayatına saygı hakkının Anayasa’daki karşılığını oluşturmaktadır. Ayrıca Anayasa’nın 41. maddesinin -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- özellikle aile hayatına saygı hakkına ilişkin pozitif yükümlülüklerin değerlendirilmesi bağlamında dikkate alınması gerektiği açıktır (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 22; Marcus Frank Cerny, [GK], B. No: 2013/5126, 2/7/2015, § 36).
40. Aile hayatına saygı hakkı kapsamında devlet için söz konusu olan yükümlülük, sadece belirtilen hakka keyfî surette müdahaleden kaçınmakla sınırlı olmayıp aile hayatına saygının etkili bir biçimde sağlanması bağlamında pozitif yükümlülükleri de içermektedir. Söz konusu pozitif yükümlülükler, bireyler arası ilişkiler alanında olsa da aile hayatına saygıyı sağlamaya yönelik tedbirlerin alınmasını zorunlu kılar (Murat Atılgan, § 26). Ebeveyn ile çocukların birlikte yaşama istekleri, aile hayatının vazgeçilmez bir unsuru olup ortak yaşamın kurulamaması veya hukuken ya da fiilen sona ermesi aile hayatını ortadan kaldırmaz. Anne, baba ve çocuğun aile hayatlarına saygı hakkı kamusal makamlar tarafından ailenin yeniden birleştirilmesine yönelik tedbirleri de içermektedir (Murat Atılgan, § 25).
41. Ayrıca Anayasa'nın 41. maddesinde ifade edilen ve Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'de vurgulanan çocuğun yüksek yararının korunmasına ilişkin gereklilik mahkemeler, idari makamlar ve yasama organı tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde gözetilmesi gereken bir ilkedir. Bu bağlamda çocuklar üzerinde etki doğuracak bir işlem yapılacağı zaman bu işlemin çocuğun yararına olup olmadığı yönünde bir değerlendirme yapılması aile hayatına saygı hakkının öngördüğü pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmesi açısından oldukça önemlidir (Şükran İrge, B. No: 2016/8660, 7/11/2019, § 33).
42. Aile hayatının korunması konusunda devlete düşen pozitif yükümlülüklerden biri de hukuk kurallarını belirlemek ve yasal düzenlemeleri hayata geçirmektir. Düzenleyici çerçeve aile ilişkilerinin hukuken kurulmasını sağlamaya elverişli, yeterli düzeyde açık, öngörülebilir ve ulaşılabilir olmalıdır.
43. Devletin aile birlikteliğinin sağlanmasına, ailenin huzur ve refah içinde yaşamasına yönelik atması gereken adımlar ile çocuğun üstün yararının korunması gerektiğine ilişkin temel ilke birlikte değerlendirildiğinde ailenin hukuken ve kimi zaman da fiilen kurulabilmesi adına gerekli olan kurumlardan olan evlat edinmeye ilişkin kuralların da söz konusu yükümlülüklere uygun şekilde oluşturulması ve uygulanması gerekir. Gerçekten de çocukların ruh ve beden sağlığının korunması ve sağlıklı bireyler olmaları; çocukların duygusal, sosyal ve ahlaki gelişimleriyle ilgili önlemlerin alınmasını sağlayan, çocukların aile ve toplum içindeki yerini belirleyen ve düzenleyen hukuk kurallarının varlığıyla doğrudan ilişkilidir. Bu bakımdan devlet, sahip olduğu geniş takdir alanı içinde çocukla aile bağı bulunan kişiler arasındaki ilişkinin geliştirilmesini sağlayacak biçimde hareket etmeli ve mümkün olan en kısa sürede çocuğun ailesiyle gerek fiilen gerek hukuken bütünleşmesini sağlayacak, yasal güvenceleri içeren düzenlemeleri herkesi kapsayacak şekilde hayata geçirmelidir.

b. İlkelerin Olaya Uygulanması
44. Somut olaya konu olan husus, evlatlık ilişkisinin kurulmasına izin verilebilmesi için evlat edinen ile evlat edinilen arasındaki yaş farkının en az on sekiz olmasını bir şart olarak içeren 4721 sayılı Kanun'un 308. maddesinin uygulanmasına ilişkindir. Başvurucu, dava tarihinde annesiyle evli olan B.V.yi babası olarak görüp bildiğini ve aralarında evlatlık ilişkisinin kurulmasının yararına olacağını ileri sürmüş ancak derece mahkemelerince mevzuatta öngörülen yaş farkı şartının sağlanmadığı gerekçesiyle evlatlık ilişkisinin kaldırılmasına karar verilmiştir.
45. Aile hukuku ilişkileri, yalnızca kan bağıyla değil hukuki yollarla da kurulabilir. Aile hukuku kurumlarından biri olan ve soy bağını düzenleyen evlatlık ilişkisi de hukuki yollarla ve çocuğun yararının korunması amacı doğrultusunda belirlenen şartlara bağlı olarak kurulabilir. Bu anlamda koşulların neler olacağı, öngörülen kurallara istisna getirilip getirilmeyeceği, söz konusu hukuki ilişkiyi hangi yetkili makamların kurabileceği gibi hususlar kuşkusuz devletin geniş takdir alanı içinde kalmaktadır.
46. Evlat edinme kurumu ülkemizde ve diğer tüm modern hukuk sistemlerinin yürürlükte olduğu ülkelerde, evlat edinme işleminin gerek taraflara gerekse aileye ve topluma olan etkisi ile önemi dikkate alınarak birçok şarta bağlanmıştır. Tarafların yaşlarının ebeveyn-çocuk ilişkisinin kurulabilmesi bakımından uygun olması, çocuğun başkası tarafından evlat edinilmemiş olması, rızanın bulunması, vesayet makamından izin alınması, çocuğun belirli süre evlat edinmek isteyen tarafından bakılmış olması, evlat edinmenin çocuğun yararına uygun olması gibi şartlar bu çerçevede belirlenmiştir. Evlat edinilmek istenen çocukla evlat edinmek isteyen kişi arasında aranan belirli bir yaş farkının bulunması gerektiğine ilişkin kural da bu bağlamda birçok hukuk sisteminde olduğu gibi ülkemizde de evlat edinmenin bir şartı olarak düzenlenmiştir.
47. Evlat edinme kararıyla birlikte evlat edinilen ve evlat edinen arasında kan bağına dayalı soy bağı ilişkisine benzeyen bir aile ilişkisi oluşturulması amacı doğrultusunda belirlenen taraflar arasında gerçekliğe uygun bir yaş farkının bulunması gerektiğine ilişkin şartın temelinde Roma hukukundan gelen ve günümüz hukuk sistemlerine yansıyan "adoptio naturam imitatur (Evlat edinme doğayı/doğal olanı izlemelidir.)" ilkesi bulunmaktadır. Gerçekten de evlat edinme ile soy bağının düzenlendiği ve her şeyden öte evlat edinen ile evlat edinilen arasında gerçek bir ebeveyn-çocuk ilişkisinin kurulması amaçlandığına göre biyolojik anne ve baba ile çocuğu arasındaki yaş farkı dikkate alınarak ve doğal olan izlenerek taraflar arasında belirli bir yaş farkının öngörülmesi makul ve kabul edilebilir bir durumdur.
48. Türk hukuk sisteminde evlat edinen ile evlat edinilen arasında asgari yaş farkına ilişkin bir kural düzenlenmişken evlat edinmenin tarafları arasında azami yaş farkı aranmasına ilişkin herhangi bir kurala yer verilmemiştir. Karşılaştırmalı hukuk incelendiğinde bazı ülkelerce Türk hukukunda olduğu gibi asgari yaş sınırının belirlendiği, bazı hukuk düzenlerinde hem asgari hem de azami yaş farkına yönelik kurallara yer verildiği görülmektedir. Bununla birlikte birçok hukuk sisteminde yaş sınırına ilişkin kuralların belirlendiği ancak ortaya çıkan ya da çıkması muhtemel istisnai durumlara yönelik yaş farkı şartını esnetme konusunda takdir alanı bırakan ayrıksı düzenlemelere yer verildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca bazı ülkelerin yaş farkına ilişkin herhangi bir kesin düzenlemeye yer vermediği ve bu konuda genel düzenlemeleri hayata geçirdikleri görülmektedir (bkz. §§ 24-28).
49. Mevcut durumda 4721 sayılı Kanun'un 308. maddesine göre evlat edinilen, evlat edinenden en az on sekiz yaş küçük olmak zorundadır. Hukukumuzda aranan söz konusu asgari şartın evliliğin kural olarak on yedi yaşın doldurulmasıyla gerçekleşebileceği dikkate alındığında biyolojik anne ve baba yaşı dikkate alınarak belirlendiği söylenebilecektir. Evlat edinmede yaş farkına ilişkin başka bir düzenlemenin hukuk sistemimizde bulunmadığı anlaşılmıştır.
50. Asgari yaş farkını içeren düzenlemenin evlatlık ilişkisinin kurulmasını engellediği ya da yerine getirilmesi güç koşullar içerdiği kural olarak söylenemeyecektir. Aksine söz konusu düzenlemenin başta evlat edinilen çocuk olmak üzere tarafların hak ve menfaatlerini koruma amacı güttüğü, ailenin sağlıklı ve huzurlu şekilde oluşmasını amaçladığı ifade edilebilir. Asgari yaş farkının bulunması doğal ve gerçek ebeveynlik koşullarına yaklaşılmasını sağlayabileceği gibi çocuğun istismarı gibi öngörülemeyen ve istenmeyen durumların oluşmaması adına bir tedbiri de içermektedir. Ayrıca evlat edinmeye ilişkin düzenlemelerin yer aldığı 4721 sayılı Kanun'da, bir küçüğün evlat edinilebilmesi için öncelikle evlat edinen tarafından belirli bir süreyle bakımının üstlenilmesi ve küçüğün eğitilmesi zorunlu tutulmaktadır. Yine Kanun, en az iki yıldan beri evli olmaları ya da evlat edinenin otuz yaşını doldurmuş olması şartı eşlerden birinin diğerinin çocuğunu evlat edinebilmesine imkân sağlamaktadır. 4721 sayılı Kanun'un gerekçesinde belirtildiği üzere tüm bu düzenlemelerle bir kimsenin bakmadığı ve eğitimine hiçbir katkı sunmadığı bir küçüğün evlat edinilmesi engellenmekte ve bir nevi deneme süresiyle tarafların birbirlerini tanımalarına imkân sağlanmaktadır. Bu genel yaklaşımla, öngörülen şartlar çocuğun yararının korunması gayesine öncelik verilerek hareket edilmesi gerektiğini ortaya koyduğu gibi Kanun'un 305. maddesinde ifade edilen evlat edinmede her durumda küçüğün yararına olacak şekilde hareket etmeye ilişkin gerekliliği de vurgulamaktadır.
51. Evlat edinenle evlat edinilen arasında en az on sekiz yaş farkı olması kanunda kesin ve genel bir şart olarak yer almaktadır. Söz konusu şartın genel bir kural olarak düzenlenmesinin -düzenlenme amacı gözetildiğinde- ilgililerine katlanılması güç veya imkânsız bir külfet yüklediği söylenemeyecektir. Somut başvuruya konu olan yargılama sürecinde de derece mahkemelerince evlat edinen ile evlat edinilen arasında olması gereken yaş farkına ilişkin yasal düzenlemeye dair değerlendirmelerde bulunulduğu görülmüştür. Mahkemelerce söz konusu yaş farkının evlat edinme kurumunu koruduğu, bu kurumun kötüye kullanılmasını engellediği, çocuğun fiziksel gelişimi, evlenme yaşı gibi hususlar dikkate alındığında evrensel gerçekliğe ve çocuğun yararına uygun olduğu ifade edilmiştir. Anılan gerekçelerin genel kuralın gerekliliğinin ortaya konulması bakımından ilgisiz olmadığı açıktır.
52. Bununla birlikte somut başvurunun değerlendirilmesi bakımından en önemli husus, evlat edinmede aranan yaş farkına ilişkin düzenlemenin kesin olmasının ve kanuni düzenlemelerde istisnai hâllere yer verilmemesinin aile hayatına saygı hakkı kapsamında devletin yasal düzenlemeler yapma konusundaki pozitif yükümlülüğüne aykırılık teşkil edip etmediğine ilişkin inceleme olacaktır.
53. Asgari yaş farkına ilişkin şartın kesin şekilde düzenlenmesinin ve asgari yaş farkına dair hiçbir istisnaya hukukumuzda yer verilmemesinin çocuğun üstün yararının gerektirdiği bazı zorunlu durumlarda mağduriyetlere yol açması muhtemeldir. Örneğin anne-babasını yitirmiş bir küçüğün yakın hısım tarafından büyütülmesi ve akabinde evlat edinilmek istenmesi ya da evlat edinme talebinde bulunan kişinin evlat edinilmek istenen küçüğün biyolojik anne veya babasıyla evli olması ve küçüğün bakımının uzun süredir üstlenilmesi hâllerinde bu kişiler arasında sağlıklı bir çocuk-ebeveyn ilişkisinin kurulduğunun uzman raporlarıyla objektif şekilde ortaya konulması durumunda Kanun'da yer alan asgari yaş farkının kesin şekilde uygulanması gerekliliği çocuğun yararına aykırılık oluşturabileceği gibi bu durum fiilî olarak var olan aile ilişkilerine de zarar verebilir.
54. Kanun koyucu, evlat edinen ile evlat edinilen arasında olması gereken asgari yaş farkına ilişkin genel ve kesin kural koyarak örnekleri çoğaltılabilecek bazı istisnai durumlar yönünden aralarında makul kabul edilebilecek derecede yaş farkı olan ancak on sekiz yaş farkının bulunması şartını sağlamayan tarafları kapsam dışında bırakmaktadır. Asgari yaş farkının bulunmasına yönelik şartın genel bir kural olarak düzenlenmesi yukarıda belirtilen nedenlerle makul ve gerekli olmakla birlikte yaş farkının makul olduğu ve evlat edinmeye karar verilmesinin özellikle çocuğun üstün yararının korunması bakımından gereklilik içermesi gibi ayrıksı durumlara özgü olarak kurala istisna olacak şekilde herhangi bir düzenlemenin bulunmaması, devletin çocukların aile ve toplum içindeki yerini belirleyen ve düzenleyen hukuk kurallarını oluşturma konusundaki pozitif yükümlülüğüne aykırılık oluşturabilir.
55. Anılan tespit ve değerlendirmeler somut başvuruya özgü koşullar bağlamında ele alınarak kesin ve istisna içermeyen kuralın başvurucunun aile hayatına saygı hakkına olan etkisi saptanmalıdır. Başvurucunun 2000 yılında dünyaya geldiği, başvurucunun annesi F.K.nın 2006 yılında 1984 yılı doğumlu B.V. ile evlendiği, gerek başvurucunun gerekse B.V.nin beyanları incelendiğinde evlilikten önceki süreç dâhil olmak üzere başvurucunun dört yaşından itibaren B.V.yi babası olarak bildiği, B.V.nin başvurucunun bakım ve gözetimini baba sıfatıyla yıllar boyu sürdürdüğü hatta başvurucunun sonradan soyadı değişikliği yaparak B.V.nin soyadını edindiği hususları dikkate alındığında başvurucu ile B.V. arasında doğal ve gerçek düzeyde çocuk-ebeveyn ilişkisinin fiilen oluştuğu açıktır. Öte yandan B.V. geçirdiği trafik kazası nedeniyle biyolojik olarak baba olamayacağını da süreçte ileri sürmüştür. Ayrıca başvurucu, devam eden ve süregelen hukuki süreç içinde B.V. ile evlatlık ilişkisi kurulmasının yararına olacağını birçok kez ileri sürmüş; kamusal makamlarca da evlat edinmenin başvurucunun yararına olacağı ve aile ilişkilerinin korunmasına katkı sağlayacağı tespit edilmiştir.
56. Tüm bu süreç gözönüne alındığında yaş farkı konusunda hâkime takdir yetkisi tanınması durumunda aralarında makul kabul edilebilecek bir yaş farkı bulunan tarafların fiilen var olan aile bağlarının hukuken de tam bir koruma altına alınması gerektiği değerlendirilmiştir. Bu türden bir korumanın mevcut kanuni düzenlemelerle mümkün olmayacağı açık olduğundan tam da bu noktada devletin aile birlikteliğinin tanınması konusunda yasal düzenlemeler yapılmasına ilişkin pozitif yükümlülüğünün devreye girmesi ve genel kurala istisna getiren düzenlemelerin hayata geçirilmesi gerekir.
57. Mevcut durumda söz konusu gerekliliğe rağmen kesin ve genel kuralın hiçbir istisna içermediği görülmektedir. Kuralın kesin olması ve bazı dezavantajlı ya da daha fazla korunmayı gerektiren durumda olanlar yönünden istisnai düzenlemelere yer verilmemesi somut olayda olduğu gibi çocuğun üstün yararının korunması ilkesine ve aile hayatı ilişkilerine zarar vermektedir. Başvuruya konu olayda da başvurucunun ayrıksı durumunu ve haklı taleplerini kapsam dışında bırakan eksik bir düzenlemenin bulunduğu, mevcut mağduriyetin 4721 sayılı Kanun'un 308. maddesinde yer alan hükmün istisna içermemesinden kaynaklandığı değerlendirilmiştir.
58. Neticede yürürlükteki düzenlemenin kesin olması, hiçbir hâl yönünden istisna içermemesi ve zorunlu durumlar karşısında uygulayıcılara takdir alanı bırakmaması nedeniyle devletin yasal düzenlemeler oluşturma konusundaki pozitif yükümlülüklerinin yerine getirilmediği kanaatine varılmıştır. Söz konusu yükümlülüğün yerine getirilmemesi nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği ve ihlalin doğrudan 4721 sayılı Kanun'da yer alan asgari yaş farkına ilişkin düzenlemede haklı ve kabul edilebilir istisnalara yer verilmemesinden, diğer bir anlatımla işaret edilen hususta eksik düzenlemenin bulunmasından kaynaklandığı sonucuna ulaşılmıştır.
59. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir..
Anayasa Mahkemesi Başvuru Numarası: 2020/10490
Yorumlar