KESİNLEŞEN HÜKMÜ DEĞİŞTİRECEK ŞEKİLDE TAVZİH KARARI VERİLMESİ ADİL YARGILANMA HAKKININ İHLALİDİR!
- Av. Arb. Gizem Akile İlbay
- 1 Haz 2023
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 16 Ağu 2023
.....Bölge Adliye Mahkemesinin 9/2/2018 tarihli kararı 6100 sayılı Kanun'un 362. maddesi uyarınca temyiz edilemeyen kararlardan olduğundan bu kararın kesin nitelikte ve uyuşmazlığı nihai olarak sona erdiren bir karar olduğunda tereddüt bulunmamaktadır. Bu haliyle şeklî anlamda kesinleşen ve maddi anlamda da kesin hüküm gücüne sahip bulunan bu karar, kesin hükme saygı ve kesin hükmün bağlayıcı olması ilkelerinin kapsamında olup tavzih kararının bu ilkeleri zedeler nitelikte bulunup bulunmadığı somut olay yönünden önem arz etmektedir. Başka bir anlatımla Anayasa Mahkemesi somut olay bazında Bölge Adliye Mahkemesinin 3/6/2020 tarihli tavzihe ilişkin ek kararı ile kesinleşmiş bir mahkeme hükmüyle bireylere tanınan statüde (hak ve borçlara) değişiklik yapılıp yapılmadığı, bir değişiklik söz konusu ise bunun ilgili usul kanununda (6100 sayılı Kanun'un 305. maddesi) istisnai olarak belirtilen ve müdahaleyi zorunlu kılan nedenlere dayanıp dayanmadığını gözönünde tutarak bir değerlendirme yapacaktır.
Anayasa Mahkemesinin kural olarak hukuk kurallarını yorumlama veya delilleri değerlendirme görevi bulunmamaktadır. Bununla birlikte mahkemelerin yargılama sırasında tarafların ileri sürdüğü deliller çerçevesinde bir değerlendirme yaparak dayandığı kanun ile bağlantı kurmak suretiyle ilgili ve yeterli bir gerekçe ile sonuca varması ve bu itibarla ulaştığı sonucun da açıkça keyfî olmaması veya bariz bir takdir hatası içermemesi adil yargılanma hakkının gereğidir. Aksine bir yaklaşım adil yargılanma hakkının sağladığı usul güvencelerini anlamsız kılacaktır. Hemen belirtmek gerekir ki bu kapsamda Anayasa Mahkemesinin görevi başvurucu ile uyuşmazlığın tarafı olan üçüncü kişi arasındaki rödovans sözleşmesinin kapsamını belirlemek olmayıp Bölge Adliye Mahkemesinin iki hükmü arasında karşılaştırma yaparak 6100 sayılı Kanun'un 305. maddesine dayanılarak verilen kararın açıkça keyfî ya da bariz takdir hatası içerip içermediğini irdelemekten ibarettir.
Somut olayda başvurucu, dava dilekçesinde ruhsat sahasının tamamının teslimi için bu davayı açtığını belirtmiştir. Nitekim cevaba cevap dilekçesinde de taraflar arasındaki sözleşmenin 4. maddesine atıfla ruhsat sahasının tamamının teslim edilmesi gerektiği açıklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu yönünden davanın kapsamı ve mahiyeti en başından bellidir.
Bu kapsamda, yapılan değerlendirmede 9/2/2018 tarihli karar ile 20/9/2008 tarihli Rödovans Sözleşmesinin geçerliliği ve başvurucunun kiracılık sıfatının tespitinin yanı sıra kiralanana yapılan müdahalenin meni ile kiralananın davacı kiracıya teslimine dair karar verildiği saptanmıştır. Başka deyişle kararın kısmi kabul niteliğinde olmadığı, davacının talebinin kabulü yönünde olduğu anlaşılmıştır. Anılan hükümde "kiralanan" ibaresinin ruhsat alanının bir kısmını içeren ve sözleşmede koordinatları verilen alan ile sınırlandırıldığına ilişkin bir belirleme de bulunmamaktadır. Buna karşılık Bölge Adliye Mahkemesinin 3/6/2020 tarihli tavzih kararında davalı tarafın müdahalesinin önlenmesine karar verildiği ve başvurucuya teslimine konu edilen alanın 20/9/2008 tarihli rödovans sözleşmesinin 2. maddesinde belirtilen koordinatları verilen alan ile sınırlandırıldığı görülmüştür. Her iki kararın kapsamı dikkate alındığında verilen tavzih kararı ile sözleşmenin içeriği yeniden yorumlanarak kesinleşen ve icrasında tereddüt uyandırmayan ilk hükmün içeriğini değiştirecek şekilde yeni bir hüküm kurulduğu açıktır. Bölge Adliye Mahkemesinin bu değerlendirmesi ile usul kanununda istisnai ve ancak haklı nedenlerin ortaya konulması hâllerinde başvurulacak bir yol olan tavzih müessesesini kanunun kesin olarak belirlediği sınırlar aşılarak sözleşmenin kapsamının yeniden belirlenmesinde olağan bir yol olarak işlettiği anlaşılmıştır. Bu nedenle müdahale olağan yargısal süreçteki gibi deliller yeniden değerlendirilerek kesin hükmün esastan yeniden incelenmesi sonucunu doğurmuştur.
Bu itibarla açık kanun hükmünün öngörülemez bir biçimde yorumlanması sonucunda kesin hükmün dokunulmazlığı ilkesinden yararlanan bir mahkeme kararının kapsamını daraltacak şekilde yeniden hüküm kurulmuş olup usul kanununun verdiği yetkiyi aşacak şekilde yapılan bu yorum nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin zedelendiği sonucuna varılmıştır.
Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.....
R.G. Tarih ve Sayı: 25/5/2023-32201
Yorumlar